6 Eylül 2013 Cuma

Yazı Geride Bırakırken Elde Kalanlar

Her ne kadar sonbaharı bütün mevsimlerin en güzeli olarak ayrı bir yerde tutsam da bu yaz geçirebileceğim en güzel yaz aylarını geçirdim.Haziran ayını pek yazdan sayamıyorum bu sene çünkü hepimiz günlerce Taksim için direndik.Ve hala dillerden düşmeyen tek söz "Her yer Taksim,Her yer Direniş!"Haziran ayının son aylarında bütün senenin stresini artmak için Yunan Adalarına gittim.Ve görüp görebileceğiniz en güzel adalar olmasının yanı sıra huzur,eğlence tahmin etmeyeceğiniz kadar fazlaydı.



İlk olarak rotamız Rodos Adasıydı,gemiyle seyahat ettiğimiz için bütün gece yol alıp sabah camdan bakınca ilk manzaranın Rodos Kalesi olması insanı o kadar sevindiriyor ki.Karaya ayak bastığımız zaman katıldığımız turlarla önce Rodos'un meşhur geyiklerinin ve kalesinin çevresinde uzun bir rehber konuşmasının ardından Kelebekler Vadisine vardık.Burasının Türkiye'dekinden pek bir farkı yok aslında.Efsaneye göre burada ne kadar fazla kelebek görürsek o kadar mutlu oluyormuş insan.Ben yaklaşık 300 kadarına rastladım.Bakalım beni neler bekliyor.Kelebekler vadisinden sonra kendimizi Rodos'un soğuk sularına bıraktık.O kadar güzel ve temiz bir denizi var ki insan tuzsuz ve berrak sulardan hiç çıkmak istemiyor.Deniz sefamızdan sonra Rodos'un ana şehir meydanına indik Nereye baksanız tarih kokan bir adaymış meğerse.Rodos'un en ünlü yanlarından biri Sövalyeleri.Hediyelik eşya dükkanlarında bol miktarda kılıç ve şövalyeli kar küresine rastlamak mümkün.Rodostaki tarih kokan günün sonunda Yunanların meşhur frappuccinonusunu içmeden gemiye gitmedik.

İkinci günümüzdeki rotamız eğlence ve gece hayatının meşhur adresi Mikanos(Mykonos Island)'dı.Burada hayat geceleri başladığı için herkes sabahlara kadar dans edip öğleden sonra uyanıyor.Biz akşama kadar adanın meşhur beach clubu olan Paradise Beach'teydik.Aslında herkesin övdüğü kadar güzel bir değildi fakat saat 4 sularında başlayan beach partylerinde herkes denizden çıkıp kendini dans etmeye veriyor.Yunan topraklarında insan Hande Yener,Serdar Ortaç duyunca gerçekten garip bir duyguya kapılıyor.Burada da mı rahat yok gibi bir moda giriyor insan.Beachten gemiye dönüp hazırlandıktan sonra adanın meşhur gece hayatını gezmek için şehir merkezine iniyoruz.Başlarda etraf pek boş olmasına rağmen ilerleyen saatlerde barlardan sesler sonuna kadar açılıyor.Fakat barlar o kadar küçük ki insan daracık alanda dans etmek zorunda kalıyor.Gecemizi sonlandırıp ilerleyen saatlerde gemiye dönüyoruz.Sabah uyanınca karşımızdaki manzara meşhur Santorini olunca insan ister istemez heyecana kapılıyor.Satntorini'yi gezmek aslında tam anlamıyla işkence.Volkanik bir ada olması nedeniyle yerleşimi o kadar uzak noktalarda olunca otobüste insan yaşlanıyor gibi hissediyor.Adanın en tepe noktasına gelince manzara insanı alıp başka diyarlara götürüyor.Kesinlikle değdiğine inanıyoruz.

Santorini'ye geldiniz güneşin batışını izlemeden gitmeden eve dönmeyin hata edersiniz diyorlar bizde bekliyoruz.O sırada etraftaki hediyelik eşya dükkanlarına,alışveriş noktalarını geziyoruz.Ve beklenen saat geldiğinde gerçekten insan büyülenmeden edemiyor.Böyle bir manzarayı insan sevgilisi veya kocasıyla izleyip etkilenir aslında ama gören her insan büyük bir keyifle izliyor.Bizde izledikten sonra rotamızı gemimize çeviriyoruz.Rüya gibi bir tatilden sonra insan dönmek istemiyor.Çeşme aktarmalı döndüğümüz için uçağımızı beklerken vaktimizi Alaçatı'da geçirmeye karar veriyoruz.Alaçatı'yı sevmek ona olan sevgimiz bambaşka.En az Santorini kadar güzel bir yer Alaçatı.Denizden çıkıp dolaşmak için,Alaçatı'yı sevmek için o kadar mekanlar var ki.İnsan tatili sevince bırakası gelmiyor,bitmese diyor ama hep dönmek zorundayız maalesef.Benim tatilimin ilk ayı böyle geçti işte.Rüyalar gibiydi dönüp bakınca hala özlüyorum.





1 yorum:

  1. Resimler cidden cok guzel.O kadar guzel anlatmissin ki.Benim de gidesim geldi.:))

    YanıtlaSil